|
Kısaca
"Tuzla"
Tarihi
İnternet' te Tuzla-bld.gov.tr adresinden Tuzla' nın tarihiyle ilgili şu bilgiler veriliyor: Tuzla' nın tarihi çok eski olmakla beraber tarihi kaynaklardan edinilen bilgilere istinaden, yerleşik hayat milâttan öncesine dayanmaktadır. 1403 tarihinde, ismi tesbit edilemeyen Peçenek Türklerinden bir komutanın 1500 kişilik bir orduyla bu bölgede bir gece kaldığı belirtilmektedir. Bizanslılar Haçlılardan İstanbul' u geri aldıklarında İmparator 8. Mikhael Plaigos (1243 - 1280 ) ordusunu bu bölgede teşkil etmiş. Buranın bir zamanlar av sahası olduğu tarihi bilgilerden anlaşılmaktadır.
Abdurrahman Gazi döneminde Tuzla Osmanlı Donanmasının gemilerine kalafat yeri ve liman olmuştur. O dönemde Rumlardan, Türklerden oluşan halk geçimini balıkçılık, zeytincilik ve tütün işletmeciliği ile sağlamış. Tuzla 1400 yılında Yıldırım Beyazıt zamanında kesin olarak Osmanlı Topraklarına katılmış. Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde çeşitli yörelerden ve Balkanlardan gelen 70 kadar göçmen aile Tuzla' ya yerleştirilince, Rum nüfusun bir bölümü gitmiş, boşalan çok sayıda ahşap ev, büyük bir yangın sonucu yok olmuş. 1912 yılına kadar Rum Balıkçı Köyü özeliğini koruyan Tuzla' ya 1924 yılında Lozan Antlaşması gereği Atatürk' ün emriyle gerçekleştirilen mübadelede Rumların yerine Selânik, Drama, Kavala, Kılkış' dan gelen Türkler yerleştirilmişler......
|
|
|
|
|
|
|
Tuzla' ya
Geliş ve Yaşantı...
Tuzla Mercan Yuvası koyuna ilk defa Avni Bey' in Esen teknesiyle 1960 yılı ilk baharında geldik.
Denizden bakışta sahildeki güzel kumsalın ötesinde, gerilere doğru boş alan içinde maki çalılıklarının ve seyrek te olsa Sakız ağaçlarının hakim olduğu sakin ve güzel bir ortam intibaını bırakıyordu.
Buraya sonradan gelişlerimizde gene Avni Bey ve Muhterem Eşi Melike Şasa sayesinde tekne gezintilerimizde denizin ne derece istakoz, kırlangıç, levrek, lüfer, karagöz, pavurya, karides, istridye ve midye vs. den yana zengin olduğunu bizzat yaşadık.
Yelken açıldığında baş hedef bugün Pendik tersanesinin bulunduğu yerin karşısındaki " Pavli Ada " sıydı. Adanın çevresi sanki istiridye ve midye tarlasıydı. Kovalarla takriben bir metre derinlikten parmaklarımız kesile kesile çıkarırdık. Karaya çıkana kadar sabredemiyenler daha teknede istiridyeleri açar, limonlayıp yer; sabırlı olanlar ise Avni Bey' lerin terasında meşhur Yusuf Kaptan- Ahçının hazırladığı bol kepçe Balık çorbasının tadına varırlardı.
Güzelim Pavli Adası maalesef tersane yapımına kurban gitti ve karaya bağlandı.
Mercan Yuvası alanı başlangıçta çok çorak olduğundan gezmek için genellikle " Abdüş " gölünün yanından yakınımızdaki; nisbeten ağaçlıklı, eşek bulunmayan " Eşek " adasına gidiliyordu.
Göl; hem kuş hem de tatlı su kefallerinin cennetiydi.
1960 başında Mercan Yuvamız alanında tahminen 10 - 12 ev ve klüp binası vardı. Bizimki 12' inci ev' dir. Çevremizin emniyetini; Mehmet Efendi kontrolünde av Köpeği " Kar ve Yar " ve de gerek evlere gerekse büyük alanda bulunan yeni dikilmiş ağaç fidanlarının sulanmasını da Kır At' ımız " Kasırga " üstlenmişti.
|
|
|
Evimizi yapımını büyük emeklerle 1967' de bitirdik.
Bu vesileyle Şasa Ailesine; bizlere yöresinle, insanınla cennet gibi bir ortam yarattıklartından dolayı çok müteşekkiriz.
O zamanlar Site' mizin dahilinde kısmen elektrik vardı. Bilahare Belediye tarafından döşenen su hatları, içlerinde su olsun olmasın bizlere büyük moral kaynağı oldu. Bu suretle medeni hayata; dolayısıyla Kopenhag Kriterlerine benzer bir gelişmeye birazıcık daha yaklaşmıştık. Ancak tıpkı Büyükada anılarımda bahsettiğim gibi, burada da, Belediye tarafından muayyen sokak girişlerine yerleştirilmiş, Su' ya yön verecek ana vanalar evlerin konumuna göre becerikli bazı eller tarafından gerektiğinde kapanıp, açılıyor, dolayısıyla belirli sokaklar ve de genellikle yukarı yerlerde bulunan ev' lere musluklarından hava almak düşüyordu...
1961-62-63 yaz aylarında Balık Adam Tüplerimle Mercan Koyu çevresinde dalışlar ve deniz zemininde bol bol yürüyüşler !!! yaptım, çevreyi ve sakinlerini !!! tanıdım. Önceden büyük bir hevesle, zıpkınla balık vurma merakım, balıkları kendi ortamları içinde yakından tanıdıktan sonra sona erdi.Artık deniz altının dayanılmaz tutkusuna, huzuruna kavuşmuştum.
Dalma keyfim ve hevesim 3 yaz boyunca sürdü. Maalesef 3' üncü dalış yılımın sonuna doğru Tuzla denizimizde müessif bir kaza oldu. Amerikan Hastahanesinin değerli bir Doktor' u, benim de aynı yıllarda, aşırı derinliğe inmeden daldığım Tuzla Köy' ünün koyunda, esaslı dalma tecrübesine rağmen kayboldu...Netice çok hazindi...
Bu acı olay üzerine bütün Tüp ve Kompresör vs. teşkilatımı bir hafta sonra Erdek' te bir Balık Adam Klübüne devrettim.
Balık Adam hobimi bırakmama en çok, o zamanlar flört halinde olduğumuz Nermin çok sevinmişti. Zira ilk tanıştığımızda, nefes mesafesinde birbirimize yakınken, ben dalmaya başlayınca, su altında nerede olduğumu anlamak için, nefesimden su sathına çıkan hava kabarcıklarını izlemek zorunda kalıyordu.
|
|
|
Zaman içinde Klüp hayatı gelişerek, 7 den 70' e hoş ve saygın bir toplum oluştu. Gerek spor gerekse kültürel yönden özellikle 70' li ve 80' li yıllar boyunca çok renkli bir devir yaşandı, Mercan Yuvası Şenlikleri düzenlendi. Ortamın Club Mediterrane' den neredeyse farkı yoktu.
Ayrıca, arkadaşlar arasında senaryolarını bizzat yazdığımız tamamen amatör 3 film yapımcı gurubu oluştu: Yelkenci Film / Bebek Film ve bizimki Yonca Film.
Bazı geceler kulüp bahçesinde yapılan gösterilere 150 kişiye kadar eş dostun toplandığı oluyordu.
Her üçümüzün de güzel, ilginç filmleri vardı. Oyuncularımız; tüm camiamızdı.
Kalp naklini dünyada ilk gerçekleştiren Doktor Bernard'' ın bu ilk ameliyatından bir ay sonra " Aktüalite " isminde kısa bir film çevirmiştim.
Mevzuu: Güya yolda trafik kazası geçirmiş birini, bir akşam vakti hakiki bir özel hastahanenin boş olan ameliyat odasına aldık. Operatör ve ellerinde operatörün alın terini zaman zaman silebilecek mendilli hemşiler de hazırdı. Teşhis: Kalp naklini gerektiriyordu.
Ameliyathaneyi önceden iyice düşünerek hazırlamıştık.
Kurtuluşta; ana cadde üzerindeki, bugün bile var olan 70 senelik Ciğerciden taptaze bir kalp, bir takım ciğer, bir beyin alıp, ameliyathanedeki lavaboda leğen içinde hazır bekletiyorduk. Üstad doktorumuz, candan dostumuz Afsın kalp değişimini dolayısıyla becerisini diğer bütün sakatat nakilleri gerektiren muhtaç hastalara uygulayarak gerek biz Mercan Yuvalı' larda gerekse Sakatatçı' larda ün yapmıştı. İşte " Aktüalite " filminin mevzuu buydu...
|
|
|
Yelkenci Film; Mithat birçok film yapmıştı. Bir de Hasan' ın rejisinde Samson ve Dalila' yı çeviriyordu. Her şey kolay gelişti. Samson Aclan' nın saçlarını tek çekim seansında uzatmayı başarmıştı. Ancak İsrael' lilerin hep birlikle " yuh " diye bağırmalarını sağlama çabası bir hayli uzun metraj film ziyanına sebep olmuştu.
Bebek Film' de Akın hem polisiye hem de hissi filmler çeviriyordu. Özellikle hanım oyuncularının merdivenlerden gül bahçelerine tatlı tatlı iniş çıkışları, göz yaşları seyredenleri çok etkiliyordu. Ancak bir rejide tek bir hata yapmıştı. Herlok Şolmes... pardon Şerlok Holmes vari bir polisiye filminde beni komiser olarak oynatıp, eve giren hırsızın, yatak odasında bıraktığı izleri kat' iyyetle bulup çıkarmamı istemişti. Film bitmesine rağmen ben bu izleri maaalesef bulamamıştım...Bir daha teklif gelmedi...
Şenliklerin sonunda tüm oyunculara plaketler ve tüm filmlere de aralarında anlaşmazlık çıkmasın diye " Mercan Oskar " ı veriliyordu.
|
|
|
|
|
|
Son olarak: Mercan Yuvamızda Spor' da ön plandaydı. Hanımlar' da tüm Tenis, Voleybol, Basketbol Futbol, Optimist ve Surf vs. aktivitelerine gönülden katılıyorlardı. Bu oyunlar da hoş müsabakalar yapılıyor ve mükafatlar dağıtılıyordu. Voleybol' ün - illa - hakemi İhap' tı. Her ne kadar Voleybol takımı genelde altı kişi ile oynansa da, şenliklerde bu sayı beher takım başına 15- 20' ye kadar çıkıp, ayrıca ayakta zıplayıp oynamak yerine, aramızdaki büyüklere de saygı babında topluca yere oturarak oradan müsabakaya başlıyorduk. Bu arada, teke tek Voleybol' e 60' lı seneler başında yanlızca ben ile Mithad cesaret edebiliyorduk. Mini beton üstü Futbol' da ise her oyuncu hakemdi Tenis' te 1960 ve 70' li senelerde hakeme gerek duyulmuyordu. Zira top' un nereye düştüğü herkezce bal gibi görünüyordu. Optimist yelken yarışlarında, küçüklerlerden ayrı, optimist teknesine zar zor sığabilen büyükler de iddalıydı.
Genellikle hafta sonlarına doğru hızlanan sportif aktiviteler sonunda, sahalarda: " akşam olsa da yatsak " veya " pazartesi olsa da dinlensek " gibi haykırışlar, yalvarmalar etrafa yayılıyordu.
Not: Mercan Yuvası ve Tenis'' le ilgili 1987' de yazdığım bir şiiri ayrı bir Link' te bulabilirsiniz.
|
|
|
|
|